15 Aralık 2008 Pazartesi

Bir Damlanın içinde yaşıyorum.

Merdivenleri çıktığında, düşünceliydi. Bayram ziyaretini sorguluyordu belli ki... Bu ziyareti zorunluluk anlamından çıkarmaya çalışıyordu içinde... Kapı açıldığında, bir yıldır görmediği uzak akrabalarından biri gülümseyerek kapıyı açtı. Salona geçildi, sohbetler edildi, hal hatır soruldu, nokta yerine gülümsendi çoğu zaman.. Aslında onlar hakkında hiçbirşey merak etmiyordu. Görüşemedikleri dönem içinde olan biten hakkında merak ettiklerinin, ne kadar umurlarında olduğunu düşündü. Görüşmek, aslında bu kadar da zor değildi. Ama sonuçta kan bağı bir yere kadardı ve ilişikte olmak için neden bulunamayınca, bunun adı bayramdan bayrama görüşmek oluyordu sadece... Daha fazla sorgulamadı.. Arasıra bana dokundu elleriyle... Genelde düşüncesini dağıtmak istediği zamanlarda elini üstümde hissettim. Sonra eli çenesine kaydı. Ona hep eşlik ettim. Bazen sallandım, bazen parmaklarının uçlarından düşündüklerini dinledim. Ben Burcu’nun ametist küpeleriyim.
Sabah zor uyandı. Yatak odasından çıktığında, gece geç yatıp, uykusunu almadan çalar saatle uyanmayı sevmiyordu. Banyoya girdi. Yatak odasına geçip, hazırlandı. Sonra yanımdan geçti. Görebildiğim kadarıyla kahvesiyle beraber kendine tost hazırladı. Sessizlikte kahvaltısını yaptı. Bayramın üçüncü günüydü ama bugün vermesi gereken bir dersi vardı. Birazdan, benim farkıma varacak ve beraber yola koyulacaktık. Kahvaltısını bitirince, son hazırlıklar için mutfak, banyo ve yatak odası arasında dolaştı. Sonra beni gördü. Yoga matıyla, cd kutusunun olduğu çantaya soktuğu gibi beni, arabayla yola çıktı. Studioya indi, öğrencilerle bayramlaştı. Müzik setine 3 cd yerleştirdi, play’e bastı, matını açtı, beni büyük hoparlerin birinin üstüne koydu. Tüm dersi o köşeden izledim. Beni hatırladığında dersin sonuydu. İçmek için doldurduğu alkalinli sudan bir yudum aldı, kapağımı kapattı. Ben Burcu’nun kırmızı su matarasıyım.Eve geri dönmeden, yol üstünde kendine bir kahve ısmarlamaya karar verdi. Kahvesi elinde, boş masalardan birine oturdu. Çantasından beni çıkardı. Kahve içerken, bir ritüel gibiydi buluşmamız her defasında.. Kahvesinden bir yudum aldı. Uzaklara daldı. Belli ki, düşündüğü birşey vardı. Birazdan anlarız dedim. Çantasına elini attı, bir kalem buldu. “Bugün birşey öğrendim” diye başladı yazısına... Kahvesinden bir yudum daha aldı. Beni kucağına alıp, devam etti yazmaya.. Ben Burcu’nun mor kapaklı akıl defteriyim.Her gece buluşuyoruz. O mu bensiz, ben mi onsuz yapamam bilmiyorum. Onun için ne anlam ifade ettiğimi bilmiyorum. Ama elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Benimle beraberken mutlu oluyor genelde.. İçinden geçenlere aracıyız ben ve arkadaşlar sadece... Bazen, zor oluyor ritmi yakalayarak buluşmamız, ama aynı sabırla bekliyoruz olduğumuz yerde.... Mesala ben A harfiyim, bende B... Burcu, buraya “merhABa” yazarsa yan yana gelebiliyoruz. Diğer arkadaşlarımızla klavyenin üstünde yer alıyoruz. Bazen yazamıyor, uğraşıyor, bazı gecelerse bitmiyor mesaisi bizimle... Biz Burcu’nun bilgisayarının klavyesiyiz. Şimdi anlatmak istedi bizi kullanarak, size.. Aklından geçenleri, yazmasına neden olmamızı istiyor belki de... Hala deniyor, olmuyor, siliyor, Merhaba yazarak başlıyor her seferinde...(Birkaç kez küpeme dokundum, düşündüm. Sonra yanımda duran mataramdan bir yudum su içtim. Mor defterimi açtım, tekrar kapattım. Klavyedeki doğru harfleri aradım, ama bulamadım. )Bugün yeni birşey öğrendim aslında. Biraz şaşkınım. Çünkü, tam herşey kontrolümün altında dediğim bir anda, bunun duraksama ve durduğun yerden aynı şeyi görmek olduğunu anladım. İlerlemek için dürtüldüm. Vurup vurup, açılmayan kapılardan geriye döndüm.Bugun yeni birşey öğrendim. Melekler söyledi. Hala anlamaya çalışıyorum. Bilginin bile bünyede hazmedilmesi ve enerjiye dönüşmesi gerekiyor. Bekliyorum. Düşünceli hallerim, bir yandan da bugün öğrendiklerim ve kelimeye dökemediklerim..Ben Burcu’nun yazma isteğiyim..Ve üzgünüm ki, buraya şimdilik sadece bir MerhABa yazabileceğim..